Beşiktaş

Bir de Çemberlitaş var, dedi adam. O da bir şey mi, dedi kadın, Taşdelene ne demeli ? Ama mideni delmiyor, dedi adam. Olsun, dedi kadın, taşı deliyor ya!
Kedilerim sıkı Beşiktaşlı, Beşiktaşlı da onların haberi yok galiba ya da var, bana çaktırmıyorlar, dedi delikanlı.
Zaten Galatasaraylı ya da Fenerbahçeli olamazlar ki, dedi kız.
Beşiktaşlı inekler de olur, dedi çocuk. Yok, yok, dedi çiftçi, bendekilerin bir rengi tutmuyor.
Sempozyumda bir bilim kadını kara ve siyah üzerine bir bildiri sundu. Daha önce de ak’ı sunmuş başka bir sempozyumda. Ne de çok kara varmış Türkçede öğreniyorum. Peki neden kara beyaz değil Beşiktaş öyleyse. Yazar diyor ki, anlamış bildiriden, kara duygu yüklü sözcükler için kullanılırmış.
Şimdi diyeceksiniz ki Beşiktaş’ın neresi kara, neresi ak, yok yok, neresi beyaz, neresi siyah? Bir Beşik var bir de taş. Beşik ağaçtan yapılır, kahverengidir, taş ise belirsiz bir renktedir ya da her renktedir. Sahi Beşiktaş bir semt değil midir, deniz kenarında, İstanbul’da, iskeleli, bol otobüs duraklı, bol dükkanlı, dik yokuşlu? Neden Beşiklitaş değil de Beşiktaş, neden Çembertaş değil de Çemberlitaş, diye sordu çocuk? Nişantaşında nişan mı kıyılırmış, diye sordu başka bir çocuk? Dikilitaş neden dikilip dururmuş? Neredeymiş o Dikilitaş? Kıztaşında kızlar mı dolaşırmış? Kabataş’ın neresi kabaymış neresi ince? Neymiş bu taşların hikmeti? Köyde taşlı tarlalar varmış, ama makbul değilmiş Beşiktaş’taki arsalar kadar? Oysa o da taş bu da taş! Bir de göktaşı varmış, dedi bilge bir kişi. Taş atıp durma! dedi çocuk. Taş attım da kolum mu yoruldu? dedi politikacı.