FRANKFURT

Geldim canım memleketime… Yanımda binbir soruyu da getirdim… Neden bu coğrafyada mutlu olmayı başaramadığımızı sorguladım yol boyunca… Her şeyimiz var… Ama burası “duraksız kültürler diyarı”, elimizi değdirdiğimiz bütün değerler adeta betona ve ranta dönüşüyor… Altmış küsür yıldır rahat bir nefes alamıyor canım ülkem… Evet biz yine dönelim Frankfurt’a…. 10 yılı aşkın bu kentin yaklaşık her özel ve resmi kurumunda çalıştım demiştim… Biliyor musunuz, iş verenlerim beni hep el üstünde tuttular, bir gün dahi kırmadılar. Ne yazık ki bunu Türkiye’deki iş hayatım için söyleyemeyeceğim… Frankfurt’un Main nehri kenarında önemli merkezi bir coğrafyada konumlanması dışında burada Paulskirche’de milli birliğin adımlarının atılması da çok önemlidir. 1848 yılında burada ilk meclis toplanmıştır. Çok daha önceleri ise Almanya’yı bir arada tutan krallar burada taç giymiştir. Alman Yayıncılar Birliği Kitap Barış Ödülü yine bu anıtsal yapıda verilmektedir. Paulskirche adeta bir tür demokrasi abidesidir. Dış duvarlarında levhalarla demokrasiye katkıda bulunan devlet adamları anılmıştır. 1963 yılınnda Kennedy de burada bir konuşma yapmıştır. Bina, ödül törenlerinde ve anmalar dışında sergilere de ev sahipliği yapar. Almanya’daki kiliseler anıtsal ve kültürel faaliyetler için de kullanılır gerçi, ancak tarihi 13. yüzyıla uzanan Paulskirche’nin uzun bir süredir tek kullanım amacı budur. Hauptwache (Merkezi eski karakol) kentin göbeğinde bulunur. Zeil adlı alışveriş merkezi buradan kentin doğusuna doğru uzanır. Zeil’da bir Almana rastlama şansınız düşüktür. Buradaki satıcılar ve müşteriler de dahil çoğu yabancıdır. Buradan Main nehrine doğru indiğinizde belediye binasına gelmeden sizi Paulskirche karşılar… Hemen bir kaç sokak gerisinde ise Kleinmarkthalle (Küçük Hal) vardır. Buradan en taze sebze ve meyveleri alabilirsiniz. Manavların ve lokanta sahiplerinin büyük bir kısmı Türktür. Türk iş insanlarının ilanlarını da örneğin binaların dış cephe yenileme iskelelerinde ve başka yerlerde görebilirsiniz. Hemen Kleinmarkthalle’nin yanındaki Liebfrauencafe ise güzel pastaları ve leziz kahvesi ile ünlüdür… Frankfurt ikinci dünya savaşında yerle bir edilmiş ve bu güzel şehir küllerinden yeniden doğmuştur.

FRANKFURT AM MAIN – RÖMER – EISERNER STEG Ren nehrinin bir kolu Main nehri üzerinde kurulu olan Frankfurt 750.000 nüfusu ile Almanya’nın beşinci büyük kentidir. Adı Frankfurt am Main’dır. Çünkü Oder nehrinin kenarında da küçük bir Frankfurt kenti bulunmaktadır. Furt nehirde karşıdan karşıya geçelebilecek sığ yer anlamındadır. Frankların nehirde karşıdan karşıya geçtikleri yer anlamına gelir bu güzel kentlerin adı. Avrupa Birliği’nin finans merkezidir savaşta yerle bir edilen ve küllerinden doğan bu kent. Savaşta erkekler öldüğü için Frankfurt’un yeniden inşa edilmesinde kadınların (Trümmerfrauen) rolü büyüktür. Merkezi daha önce yüklediğim Hauptwache’dir. Buradan nehre doğru yürürseniz Romalılardan da bir kalıntı bulunan belediye meydanına gelirsiniz. Ondan burası Römer diye de anılır. Belediye binasının önündeki çeşmeli havuzda artık bizim semtimize uğramayan Justizia elinde bir terazi ile adalet dağıtmaya çalışıyordur. Gözleri bağlıdır, çünkü ancak böyle kimseye iltimas yapmadan adalet dağıtabilir. Meydan son yıllarda yenilenmiş ve savaştan önce orada bulunan bütün tarihi binalar yeniden inşa edilmiştir. Main nehrine doğru yürümeye devam ettiğinizde burada ilk karşınıza çıkan demir bir köprü olan Eiserner Steg’dir… Üzerinde aşklarını belgelemek isteyen aşıkların taktığı yüzlerce asma kilit bulunmaktadır. Köprüden istasyon yönüne, doğuya doğru baktığınızda ise Frankfurt’un gökdelenlerini görürsünüz. Bu binalar finans merkezini de oluştururlar… Karşı kıyıda ise çok değerli sanat eserlerinin sergilendiği Staedel müzesi de dahil sayısız müze bulunmaktadır. Buraya Museumsufer (Müze kıyısı) denmektedir…

FRANKFURT – Main Nehri Kenarından

Main nehri yetmişli yıllarda çok kirliydi. Daha sonra pırıl pırıl yaptılar. Biliyor muydunuz, arıtma sistemlerinde birincidir Almanya. Araba yıkama yerlerinde sular arıtılarak defalarca kullanılıyor ve atık sudan neredeyse içme suyu kadar temiz sular arıtabiliyorlar. Canım ülkem ise bu açıdan kabus gibi ne yazık ki. Suyumuz tükendiğinde anlayacağız. Ama iş işten geçmiş olacak. Biz dönelim Frankfurt’a. Main nehri kenarında kafeler ve lokantalar var. Nehrin üstünde su sporları da yapılıyor. Kıyıları yürüyüş parkurlarıyla çevrili, yemyeşil… Nehrin güney kıyısı ise boydan boya müzelere ev sahipliği yapıyor… Nehrin doğu kısmında gökdelenleri görüyorsunuz… Binaların içinde sanatçılar enstalasyonlar yapmışlar. Girip gezebiliyorsunuz. Su enstalasyonu öyle bir eser. Gece ise Frankfurt’un ışıklarıyla Main başka güzel oluyor.

FRANKFURT’A VEDA

Frankfurt’ta ancak yarım gün kalabildim ve o nedenle sizlere ALTE OPER, PALMENGARTEN ve GOETHE ÜNİVERSİTESİ ve GOETHE HAUS’un resimlerini, SCHILLER’ ve GOETHE’nin heykellerini ulaştıramadım. Oysa bunlarsız Frankfurt yarım kalır. Bir de 19. yüzyıldan günümüze gelen tarihi bir otel vardır. FRANKFURTER HOF, merkeze gelirken, oraya da gidemedim. MESSE GELAENDE de önemlidir, çünkü Frankfurt bir fuar kentidir. Efsanevi kitap fuarlarını da unutmamak gerekir. Corona nedeniyle fuarlar sönük geçiyor. Messe (fuar) meydanının yakınında Frankfurt’un en yüksek binası Messeturm vardır. Messeturm (Fuar Kulesi) 257 metre yüksekliğinde 63 katlı bir gökdelendir. Messeturm uzun yıllar Avrupa’nın en yüksek binası olup günümüzde ise Frankfurt ve Almanya’nın ikinci ve Avrupa Birliği’nin üçüncü yüksek binasıdır. Frankfurt gökdelenler açısından da ilklere imza atmıştır. 1977 yılında Dresdner Bank Hochhaus 166 metre ile 2001 yılına değin Almanya’nın en yüksek binası olmuştur. Eşim rahmetli yük. müh. Aytaç Eruz bu binanın inşasında katkı sağlamıştır. Opera ve konser binası “Alte Oper” ise bütün görkemiyle 1880 yılında inşa edilmiştir. Palmengarten Westend semtinde kurulmuş dev bir botanik bahçedir. (Bu arada canım Ata’m Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye’ye davet ederek hayatlarını kurtardığı dünyaca ünlü bilim insanlarının kurduğu Haliç yamaçlarındakı İstanbul Üniversitesinin harika botanik bahçesi müftülüğe verilerek yok edilmiştir) Burası Biyoloji bölümüne bağlı olarak Frankfurt Johann Wolfgang Goethe-Üniversitesi’ne aittir. Frankfurt’un en büyük parklarından biri olan Grüneburgpark’a komşudur. Bu arada Frankfurt’un parkları da çok güzeldir. Hepsini saymama olanak yok. Goethe Üniversitesi eskiden Bockenheim’daydı, ben de burada eğitimime başlamıştım. On yıl önce Palmengarten’in yakınlarına taşındı. Üniversitenin 38.000 öğrencisi ve sayısız bölümü bulunmaktadır. Üniversite dışında Frankfurt’ta akademiler ve yüksek okullar da bulunmaktadır. Sahi Frankfurt’un kentin göbeğinde bulunan bir hayvanat bahçesi de meşhurdur. Müdürü Grzimek’in Afrika’da korunan alanların (Serengeti Doğa Parkı) oluşturulmasında büyük katkısı bulunmuştur. Oğlu Afrika’da bir keşif uçusunda uçağı ile düşmüş ve vefat etmiştir. Goethe’nin doğduğu ev hemen 1876 yılında açılan Frankfurter Hof otelinin arkasındadır. Goethe ile Schiller arkadaştırlar ve Goethe’nin uzun süre bulunduğu Weimar kentinde birlikte heykelleri de vardır. Schiller (1759-1805) sağlığına dikkat etmemiş ve erken vefat etmiştir… Goethe (1749-1832) ise uzun yaşayacaktır. Schiller hekim, Goethe doğa bilimcidir. Sachsenhausen yöresi ise elma şarabı içilen bohem bir yöredir. Tanınmış bira imalatçısı Henninger binasının kulesi de Sachsenhausen’dedir. Jennifer binasının kulesi de buradadır. Birkaç resim de Sachsenhausen’den gönderiyorum. Bir de yaşlı iki bayanın işlettiği polisiye romanları satan bir kitapçı dükkanından ve merkezdeki Eschenheimer Tor’dan… Evet lütfen kusura bakmayın yarım günde bütün bu yerleri dolaşıp resim çekemedim. Bulabildiğim resimleri sizlere ulaştırıyorum. Umarım gezimizden keyif almışsınızdır. Farklı yerlerde buluşmak üzere bol gezili kalın, sağlık, mutluluk ve neşe en yakın dostlarımız olsun ve belki de en önemlisi bolca gerçek dost biriktirin.

ALMANYA’NIN DEMİR YOLLARI VE FRANKFURT

Bugün Avrupa Birliğinin de finans merkezi olan Frankfurt benim ikinci vatanım olur. Ren nehrinin bir kolu olan Main nehri kenarında kurulmuş olan, her zaman ticaret ile iştigal eden tarihi bir geçmişi bulunan ilk Alman birliğinin kurulduğu kenttir Frankfurt. Dahası deha şair ve yazar Goethe’nin memleketidir. On yılı aşkın bir çeviri hizmetleri bürosu işlettim bu güzel kentte. Hakimleri, avukatları kolluk kuvvetlerini, savcıları, noterleri, diplomatları ve sayısız yüreği güzel insan tanıdım… İstasyonu çok büyük ve güzeldir. Almanya canım Ata’mın Türkiye için dilediği gibi demir ağlarla örülmüştür. Toplu taşıma araçları bir ay geçerli olan 9 Euro’luk biletler nedeniyle çok kalabalıktı. Bu biletlerle bu ayın sonuna kadar bütün Almanyayı dolaşabiliyorsunuz. Frankfurt’a Hamburg’dan geldim. Biricik eşim rahmetli Aytaç istasyon altında yapılan tünellerin de mühendisiydi. Buralarda mekik dokumuştu. Kente tren yaklaşırken 2001’e kadar Almanya’nın en yüksek binası artık varlığını sürdüremeyen bir bankaya ait olan Dresdnerbank Hochaus karşıladı beni. Aytaç bu inşaatta da çalışmış, inşaat halindeyken de defalarca üstüne çıkmıştım bu ilginç binanın. Nurlarda uyusun ve o bilmediğimiz evrende de güzel inşaatlar yapmayı sürdürsün… Bu arada Frankfurt Rhein Main Havaalanı dünyanın en büyük havaalanlarındandır. Daha sonra canım vatanımda, Napolyon’un dediği gibi dünyanın merkezi olan dünyanın en güzel şehrinde görüşmek üzere hoşça kalın değerli arkadaşlar…